26 Oca 2011

Hiçliğe uçan küçük kağıt parçasına dönelim.

26 Aralık.

Biraz daha dinlenmeme gerek olmadığını cebren ve hile ile kabul ettiriyorum. Hasta ilgisi bünyeme belli dozdan sonra zarar veriyor -  çirkefleşebiliyorum. Kaçar gibi geldiğim İstanbul’dan yine kaçarak uzaklaşıyorum. Sadece Ali’yi arayıp bir teşekkür ediyorum ve Londraya döneceğimi bildiriyorum – e bu da yeterli sayıda kişiye haber verdiğim anlamına geliyor. Şimdi, Ali’yle görüştüğüm güne dönelim – o dengesizliğimin sağlık bakanlığınca onaylanacağı günün bir öncesine. Soğuk gri ve çamur kokulu İstanbul gecesine. Saat 8buçukta Ali kapımda oluyor – 9da sözleşmiş olmamıza rağmen. Ve kalabalıktan uzak ve rahat konuşabileceğimiz bir kafeye gidip oturuyoruz. Ben bir scotch istiyorum o da turk kahvesi. Hava-su-toprak-ateş muhabbetinden sonra asıl karın ağrısına geliyor sıra. Alinin ısrarlı aramalarının ana sebebine. Diyor ki “Aylinden ayrıldım” (bilmeyenler için – Aylin Atılın kardeşi, 22 yaşında, fotomodel)  Bu durumun benimle bir ilgisi olmadığının ikimiz de farkında olduğumuzdan aceleyle devam ediyor. “Ama, Aylin bu durumun senden kaynaklı olduğunu düşünüyor. Ve İstanbula gelmenin de benden kaynaklı”. Hayretle yüzüne bakıyorum.(iç ses:  yılbaşı coşkusu uğruna çam ağacı süslemeyen yegane mekandayız sanırım. Böyle bir yerin varlığına hep inanmıştım) “Eee, bu durumun benimle bağlantısı ?” diye soruyorum.
“Mesele şu ki, bunu Atılla paylaşacaktır – istemeden sorun yaratmak istemem”.
Ahh ne düşüncelisin (iç ses: işte bu yüzden senden ayrıldım) İnsanların kendi küçük dünyalarında benim hayatıma etki edebileceklerini sanmaları komik. Yok yok, üzücü daha doğru bir sıfat bu durum için. Ya da ‘ ukala’.
“Problem olmaz, merak etme” diyorum sabrımı koruyarak. Rahatlamış görünüyor. Bu muydu yani, bunun için mi telefonumu meşgul etti? 
Şimdi de, Atılla Londraya geçmek için beklediğimiz havaalanının bekleme salonunda 13 dk.dır konuşmadığımız zaman dilimine dönelim tekrar.

“Su ister misin” diye soruyor. Evet anlamında kafamı sallayıp elimdeki dergiyi okumaya devam ediyorum. Sularımızı alıp geri geliyor – biraz daha yakın oturuyor ve elini omzuma atıyor. Ben ise istifimi bozmadan okumaya devam ediyorum. Ve sessizliği bozan taraf yine Atıl : “Ali beni aradığında şaşırdım”. İlgisiz görünerek “Neden” diyorum. Son aranan oydu, işte telefona ulaştım bikbik açıklamalar yapacağımı sanıyorsa büyük bir yanılgı içinde, ama böyle düşündüğünü zannetmiyorum. “Aylinle konuştum, ayrılmışlar. Ve bazı paranoyaları var.—“
Evet* diyerek lafını kesiyorum.”Ali bahsetti”. Suyundan büyük bir yudum alıyor, zorlandığını hissediyorum. Ve bu durumun bana sadistçe bir zevk verdiğini de itiraf etmeliyim. Ama, daha fazla eziyet etmiyorum. “O krizden once Aliyle buluştuk. O zaman anlattı. Yeni bir sevgilisi var bu arada”
Bir yudum daha alıyor plastik şeffaf şişeden. “Kıskanmadım, hayır.”, diyor. Elimdeki dergiyi bırakıyorum. Ve yüzümü ona çevirip “Biliyorum” diyerek öpüyorum.  Bilmemkaç sefer sayılı uçak için anons salonda yankılanırken Ali’nin yeni sevgilisinden bahsettiği o geceye geri gidelim tekrar. “Bunu bir tek sana anlatabilirim, çünkü beni yargılamayacağını biliyorum” diyor Ali. Birşey söylemiyorum, meraklı gözlerle suratına bakıyorum. “Mine – kuzenim olan- ile birşeyler oluyor. O..Çok mutsuzdu. Yani, aptal bir durum ama. Öyle oldu.” Mine – kuzenim – 26 yaşında – EVLİ ve hatta hamile idi 32 gün öncesine kadar. (Talihsizlik – küçük bir kaza geçirmiş) Yargılamıyorum evet, hatta Minenin çırpınışları beni keyiflendiriyor. Lafı uzatmayı sevmiyorum – direk soruyorum. “Benden ne istiyorsun?”
(bkz. - whataya want from me)
Uçağın havalandığı o ana dönelim. Atıl soruyor. “Ne istiyormuş?” Tanrım ne kadar da iyi tanıyor bu adam herkesi. “Küçük bir iyilik” diyorum hafifçe gülerek. “Benden yeni sevgilisini öldürmemi istedi”

Evet, o sarı ışıklı, mor ağırlıklı mekanda Ali benden Mineyi öldürecek birşey yapmamı istiyor: Mine'yle konuşmamı. Bu durumdan ne kadar zevk alacaksam da, reddediyorum. Çünkü ileride başıma gelecekleri görecek kadar zekiyim. Mine, Aliyle her ne pahasına olursa olsun görüşmeye devam edecek. Benim onunla konuşmamı da, Aliyi unutamadığım gibi tam da ona yakışacak zeka özürlü bir algılamayla yorumlayacak. Ve gereksiz başım ağrıyacak. “Saçmalama Ali, 2 gün aramazsan hepsi unutulur zaten” diyorum. Gülüyor.
 “Haklısın” 


       E tabii ki, ben hep haklıyım.

4 kisi tepkisini koymus.:

Beelzebub* dedi ki...

lola aptal erkekler zeki kzıları yönetemez :) aferin de şu yandaki twitter facebook gmail şırfıntısını çok beğendim ben de uğraiıp yapacağım bloguma habern olsun :)

Lola dedi ki...

ah kucucukk bir katkim olursa-olduysa muhtesem bloguna ne mutlu bana :)

xLarge dedi ki...

organizasyonu iyi yapmışsın. etliye sütlüye karışmadan, seninle hiç ilgisi olmayan bi konuya girmemeyi çok iyi becermişsin.
Kontrolünü kaybettiğin oluyo mu arada sırada da olsa merak ediyorum...

Lola dedi ki...

@rahatsiz olmaz mi .) ama bunu kimsenin farkettigin sanmiyorum .))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...