17 Oca 2011

Yuce Tanrim - lutfen iki kere ikinin dort etmemesini sagla.


Bana doğruyu söyle diyor. Bağırıyor. Yumruğunu öyle bir sıkıyor ki, bir an kemikleri ince beyaz derisini delip fırlayacak sanıyorum. Ama o bağırmaya devam ediyor. 
Bana-sadece-lanetolası-doğruyu-söyle! 

18 Aralik:

Neden ki diyorum içimden. Dürüstlük madem bu denli önemli, madem bu kadar farkettirecek birşeyleri - onu elde etmek bu kadar kolay mı olmalı? Benim dürüstlüğümü hak etmek icin sen ne yaptin ki, diyorum. yine sessizce. O duymuyor. Çünkü o, benim sakin ve gülümseyen suratıma bakıyor. Beyaz koltuğumda uüerimde mükemmel bir little black dress ile oturuyorum. Sırtı capraz bantlarla kapatilmis bir Dries Van Noten. Her istediğizi yaptirmak için kullanabileceğiniz türden. Ayağımda ise kırmızı deri bir Dior altın rengi topuğuyla - "are you talkin to me" etkisi yaratiıor- hatta bağırıyor!.. Kafamdaki sarsintilardan tek bir zerre anlamak mumkun degil yuzumdeki ifadeden. Doğruca gözünün içine bakıyorum. (aynı Paşa Dedemin öğrettiği gibi.) O kadar dürüst görünüyorum ki, ben dahi tam karşımdaki duvarda asılı duran aynadaki kendime inanıyorum.  Duymak istemediğin şeyleri duymak için çabalamak ne büyük bir insani celişki değil mi, diye düşünüyorum onu izlerken.  Durmakssızın eşanlamlı kelimelerin yerlerini degiştirerek farklı cümleler üreten Atil:
Bana doğruyu soyle
Soyle dedim doğruyu soyle
Gerceği soyler misin bana…vb



Kafasinda kurduklarinı bana doğrulatma ugraşı midemi bulandırıyor. Neden bahsettiği hakkında da en ufak bir fikrim yok. Benim takıldığım noktalar ayrı .Odam renksiz. Renkleri kediler yemiş. Odam hiç bu kadar renksiz olmamıştı. Tek renk benmişim gibi hissediyorum. Tek renk ayağımdaki kiımızı Diorlar. Herşey ustu alelacele tozla örtülmüş gibi duruyor. Herşey sanki ölesiye sıkılmış. Havasız kalmış.

Elimi havaya kaldırmamla susuyor. Nefesi hızlı Sesli nefes alıyor. Ama konuşmuyor artık (e nihayet)! "Şşşt" diyorum yine de sessizliğinden emin olmak için, elimle evrensel dilde 'DUR' işareti yaparken. Sağ bacağımın üzerine yerleştirdiğim sol bacağımı da yerle buluşturup ayağa kalkıyorum. Içeriden kimsenin gelip gelmediğini kontrol etmek için kapıdan doğru salona goz atıyorum. (evimdeyiz, küçük bir parti var) Pınarla gözgöze geliyorum, herşey yolunda anlamında göz kırpıp tekrar Atılın yanına dönüyorum. Boş bıraktığım koltukta şimdi o oturuyor. Kapıyı kapatıp, yarı kilitliyorum. Atıl bana bakmamakta direniyor. (nedeni belli) Ağır adımlarla yanına gidip kafasını kendime çeviriyorum ve tek kişilik koltukta yanına ilişiyorum. Artık nefesinin hızlanması sinir veya meraktan değil, tamamen benden kaynaklı.  Parfümümün üzerime iyice sinmiş etkisini de küçümsememek lazım bu noktada. Onu resmen kapana kıstırdım. 
'Evet' diyorum, 'söyle, ne doğrusundan bahsediyorsun?'.  
 Tereddüt ediyor. Boynumla dudakları arasında 4 -5 cm var. (boyun, Atıl'in en zayif noktası) Tartışmaya devam edebilir, veya bana yenik düşebilir. Kolay vazgeçmiyor. Ama Atılı tanıyorum. Birakacaktir. Ve Birakiyor da. Burnunun sesini dinliyor. Burberry Brit'e karşı zaafı oldugu da tarafimca kanıtlanmış bir gerçek. Bir eliyle sol elimi kavrayip beni kendine doğru daha da çekerken (bu ne kadar mümkünse artık) diğer eliyle sırtımdaki boşluklarda geziniyor. Ve keskin bir hareketle koltuktan yere doğru hamle yapıyor- kulağıma da 'senden nefret ediyorum' diye fiısıldıyor. Gülüyorum.  'Bunun doğru olmadığını ikimiz de biliyoruz' diyorum. Çarpık gülümsemesi yüzüne yayılıyor ve daha da sert oynamaya başlıyor. Dudağımı dudağına öyle bir hapsediyor ki ağırlığından nefessiz kalıyorum. Ama kolay vazgeçmem biliyorsunuz, bu sefer hamle sırası ben de. Gomleğıni sıyırırken tırnaklarımı öyle bir hissettiriyorum ki belinde, gözlerinin yaşardığına yemin edebilirim. Bu sefer de ben gülümsüyorum. "aptal!' diyor, ' senden nefret ediyorum!'.  Sinirleniyorum artık. Herşeyin ağırlığını üstümde hissettirmesine katlanamıyorum artık. Ve o hiç sözkonusu  yapmadığımız, üzerine hiç konuşmadığımız lanet günün, sürekli mideme ağrılar saplatan sinirli çocuğunu doğuruyorum o anda: ' Bunu sen başlattin' diyorum - ve var gücümle onu itiyorum. Sırılsıklam - Savunmasız - sırtını yatağıma yaslamış, sözde bir şok ifadesiyle bana bakıyor. "Neyi ben başlattım?' diyor.
(Adım gibi eminim ki 3 maymunu oynuyor.. Ama ben yine de devam ediyorum. Çünkü o da bunu istiyor - ve istekleri yerine getirmede cömert bir günümdeyim)

'Bu gerceği soyletme safsatasını! Biz zaten kartlarımızı açık oynuyorduk gerizekalı! Kalkıp yediğin boklar yüzünden benim şu son 2 günümü -tekrar- zehir etmen affedilemez! Kalkıp bana o kliniktekileri seni affetmem veya anlamam için göstermen sacmalığın daniskası! Ben sana hiçbir zaman beni aldatma, bana herşeyi söyle demedim!'

Susuyor.. 

Ben yine devam ediyorum. 

'Sen beni ciddi ciddi tanıyorsun - ve lanet olsun ki ben de seni. Ne haltlar kariıştırdın bilmiyorum. Umrumda da değil. Sıkıldın belki ve bitirmek istedin - kabul, makul. Ama istemediğim halde kalkıp açıklamalar yapıyorsun. Üstüne üstlük hastalığını bahane ediyorsun - suçlu hissetmeme sebep oluyorsun. (ki başaramıyorsun) Her boku yiyen sen olduğun halde SEN sindiremiyorsun - bunun bile sorumlulugunu tek başına kaldıramıyorsun - buna bile beni dahil ediyorsun. Ve bunun sonunda da SEN*  benden nefret ediyorsun ha?'

(Belki onun hakkındaki düşüncelerim bunlar değil ama, olay karşısındaki düşüncelerim kesinlikle böyle)

Susuyor. Artık ben de susuyorum. Yarısı içilmiş scotch'tan bir yudum alıyorum ve sigara yakıyorum. Kalkıp pencereyi açıyorum. Hava soğuk. Perdeler buzlanıyor. Titriyorlar. O ise hala susuyor. (iç ses: Çekip gitse ya! Gozumde daha fazla Atıl'lığıını yitirmeden.) Dümdüz bir herif işte. Birşeyleri birşeylerle kapatmaya calışan cinsten. Sümsük.  Yenik. Benim tanıdığım Atılla alakası olmayan bir beyni var şu an arkamdaki adamın. Süreksiz. Gereksiz birşeyler peşinde. Aptallığının farkında olacak kadar zeki. ama zekasının sorumluluğınu taşıyamayacak kadar aptal. Odam hala renksiz. Birazcık turunculuk geldi sanki ama yeterli değil. Ben ise. Tabii ya, ya ben? Ben de bu adamın zekasına inanıp aptalliığıyla yaşayan zavalliyım sanırım.(Biraz ağır oldu, kesinlikle kendimden özür diliyorum. Ama iş ben*i eleştirmeye gelince, en acımasız olanımız yine ben* oluyor sanki)    Kafamda iyice küçültürken Atıl'ı, omuzlarımdan tutuyor. Elleri sıcak. Yüzü ifadesiz. (itiraf edeyim birsey soylesin ve tekrar buyutsun kendini istiyorum)

'Tamam, haklısın. Hastalığımın bu ayrılma meselesinde hiç etkisi olmadığı doğru değil,  ama asıl olay bu değildi. Bilmiyorum. Biraz canını yakmak istedim diyelim'
' Peki.' (iç ses: işte aradığım dengesizlik, sorgusuzluk!) 
Beklediği 'neden' sorusunu sormadığım için afallıyor. Ama çabuk toparlıyor. Sormuyorum, çünkü artık1 gr umrumda degil. 
' Amaşimdi doğruyu söyle - Piérre?'
' Ne demek Piérre?'
' İstediğin gibi seviş, umrumda olmaz biliyorsun ama- Seviyor musun?'
'Hayır'
'Ben de Selen'i sevmiyorum'

Selen - sekreter bitch! 

Hicbirşey söylemiyorum.  Sadece benden daha iyi mi merak ediyorum, o orta sınıf genli sürtüğün benden iyi performansa sahip olması beni öldürebilir.  Atıl'ın Pierre'i duyduğunda tepkisiz kalması gibii ben de tepkisizliğimi koruyorum. Ve soruyorum - 'Benden iyi mi?'

Duruyor. Gozlerinde zafer + istek karışımı parıltılar var. Biraz da nemli. Önce hafif bir kahkaha atıyor ve 'Hayır tabii ki' diyor gülerek. Ben de gülüyorum.

Ve sonra, out of nowhere sıkıca sarılıyor ( bkz. şefkat veya anlamsızlık)
'Özur dilerim' diyor yüzünü yüzüme yaklaştırıp. 'Çok özür dilerim' - o piç günle ilgili ilk kez özür diliyor. (Daha fazla karşı koymuyorum ben de. Geceyi ziyan etmek hoş olmaz ;)





Placebo - Protege Moi:






Yagmur basliyor. Kucuk balkona cikip suya atiyoruz kendimizi.





xoxo sekerler .)

5 kisi tepkisini koymus.:

xLarge dedi ki...

Yine yaptın yapıcanı, yine süründürecen...

Burası enteresan "...orta sınıf genli sürtüğün..."

Not: Şu i-ı meselesine dikkat et, anlam çok fena değişiyo :)

Adsız dedi ki...

Bence Atılın son kullanma tarihi geçti. Niyeyse ben öyle hissediyorum.

Adsız dedi ki...

mmm
sanki paralel evren teoremi işlemekte,garip.
dün gece tivit alemine yazmıştım hatırlanacak olursa :
...All Men Are Heroes in Dreams...
:)
puanlamayı pas geçmeliyim bu sefer,zira sigmınd ustadan sonra olayı dejenere etmemek lazım.
re-re-respect

-MaX-

Lola dedi ki...

i-ı meselesiyle ilgili tüm sorunları kaldırmak için baya zaman harcadım. olmuştur umarım .)

-Atılla expiration date olayı biraz sallantılı. Ben de hissediyorum bazen, ama sürüm update'le geliyor adam sürekli .)

-te-te-te-tenks .)

xLarge dedi ki...

Evet, özellikle göze batan "sıkı" ve türevi kelimelerde eşine az rastlanır bir düzelme olduğunu görmemek elde değil.
Tebrik eder, sonraki çalışmalarında başarılar dlerim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...