24 Oca 2011

Şimdi tüm sorunlarımızı büyük bir kase çikolatalı dondurma ile unutalım?




24 Aralık :



Sabah kalkıp hemen bir sigara yakıyorum. Çok aptal bir başağrım var! Ah sevgili başağrısı – bana biraz izin ver! Tam kendime bir kahve hazırlıyorum ki, İtalyan tatlısı Paolo da uyanıyor. Sırnaşmasına izin veriyorum başağrımı unutturur ümidiyle. Ama yok – Kafamda birşeyler tepişiyor!  Hazırlanıp çıkıyoruz evden, oldukça kapalı havada güneş gözlüğü takıyorum – Evet yapıyorum bunu! Gözlerimden başağrım anlaşılmasın diye. Hafif bir kahvaltı yapıp Paolo’yu çekim için ofisine bırakıyorum. Ben de ajansa doğru yol alıyorum. Ajanstakilerin nerede olduğumdan haberi yokmuş sanırım ki beni görünce bazı samimiyetsiz bazı gerçek “Hoşgeldin” coşkusuyla karşılıyorlar beni. Sanki ihtiyacım varmış gibi. Hepsine aceleyle cevap verip kendimi odama atıyorum. Masamın üzerinde birikmiş tonlarca davetiye ve fatura var. Kağıt israfını seven bir toplumuz, yapacak birşey yok.  Hemen acele olanlara cevap verip, birkaç imza işini de halledip Taner Beyin yanına gidiyorum. Elimde bir sert americanoyla masasının kenarına oturuyorum ve ayaküstü tartışıyoruz durumu. Sorun şu – İşten çıkarılması gereken birkaç kişi var. Ben bu konuda acımasızım. Gerçekten. İşine saygısı olmayan adamı hiç sevmem. Ve iyi işler çıkarsalar da aptal olabiliyorlar bazı insanlar. Taner Bey ise 1 ay daha deneme süresi tanıyalım diyor bahsi geçen kişiler için. OYsa hiç gereği olmadığının o da farkında. Muhtemelen şu Nehir denen hatunun blow job’ıyla mutlu şu sıra, o yüzden onu işten çıkarmamıza sıcak bakamıyor. (iç ses: seninki kaç cm Taner?)  Tartışmaya devam edemiyorum, başağrım o kadar feci boyutlarda ki. Onun aptal gerekçelerine karşıt cümleler kurmakla beynimi yoramıyorum. (iç ses: Nefes al ve ver , bkz. Ebru Şallı) Tamam diyorum, ama yeni adaylarla görüşmeye başlanılacağı konusunda tavrımı koyuyorum. Yarın görüşürüz diyor ve çıkıyorum odasından. Ofisten alacaklarımı da alıp ayrılıyorum ajanstan.  Daha fazla katlanamıyorum çünkü beynimin sancılarına. Evime giriyorum. Biraz dağınık. Ama yine de benim işte. Ve telefonumu açıyorum. Tahmin edersiniz ki kapalı olduğu 4 gün içerisinde baya arama birikmiş. Çoğu Atıldan. İkinci sırada Pınar var. Son olarak da annem. Sesli mesajında şöyle buyurmuş : “Lola, aç şu aptal telefonunu artık!” E peki diyorum. Açtım – Değişen ne? Benim hala yüzümü kemiren bir başağrım var!

Atıldan gelen mesajları okuyorum. Hepsi tamam, anladım, biraz uzak kalmak veya senin dediğin gibi kalmak en iyisi temalı. Çok zekisin, diyorum içimden( Gerizekalı!) Sen otur bilmemkaçıncı defa “mar adentro” izle diyorum. (Başağrm beni asabi yapıyor, yoksa sinirli değilim Atıla karşı aslında) Ve Pınar. Milyon kez aramış ama tek bir mesajı var – Ve mesaj şu: “Evleniyorum!” Kadın istekli, yapacak bişey yok. Sonunda Cenk’le amacına ulaştı işte. (Böyle isteyip de elde edenleri de çok seviyorum, amaçlarını anlamasam da) Yorum yapmadan geçiyorum onu da. Ve son mesaj, Ali’den. – “İstanbuldasın biliyorum, ara beni hemen!”. (Bu adamın da bu zaman zaman hortlayan manipulatifliğini seviyorum.) Ama geri kalan zamanlardaki bağımlı tavrı kafasında yumurta kırma isteği uyandırıyor bende. Neyse. Sonuç olarak kayda değer birşey yok.  Ali’yi arıyorum, biraz rahatsızım akşam buluşalım diyorum. Saat 9da ...’da buluşmak için sözleşiyoruz. Ve ben Alka-seltzer’ımla huzura kavuşuyorum.


Bunlar da sarki - 
Dead or Alive - Turn around and Count to Ten
Sor


http://www.youtube.com/watch?v=cmm4guwzpGM&feature=player_embedded (ilginc olmus bence)

Xoxo.

2 kisi tepkisini koymus.:

Adsız dedi ki...

Ah 10
hemen bir sigara 10
Bunlar da sarki 9
iç ses 9
İşine saygısı olmayan adam sevmemek 9
blow job 8

pınardan kurtulma rehaveti ; paha biçilmez ;)

Lola dedi ki...

Haha Pinari gorsen boyle soylemezdin be Max.

Bu arada sigaram yok su anda, ve redzone'a girmek uzereyim. Sanirim bunu basarabilirim - bununla basa cikabilirim. en azindan denerim.Denemeyi denerim.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...