29 Kas 2010

Bu teklifi kabul etmezseniz kendinizi bir filin altında kalmış gibi hissedeceksiniz.

SAHNE:
 7 Kasım Büyük Ada gününün ertesi akşamı. Ev takılmalarının yoğun yaşandığı bir İstanbul dönemi. Hava soğuk. Bazen ortam da.

AKTÖRLER:
  • Atil: Henüz hiçbir kitabı yayımlanmamış, pek çok kişice informal olarak tanınan modern zaman duüşünürü 1.84 boylarında, 78 kilo. Kumral. Ela gözleri var. 27 yaşında. ve zengin. Ayrıca kültürlü,  ve Londra'da ikamet ediyor. Toplumsal görevleri veya karanlık güçleri yok. Gelecek vaat ediyor. Şimdilik yaşıyor, hepsi bu.
  • Lola: (Biliyorsunuz zaten) 25 yaşında, 1.75 boyunda, 50 kilo. Bamya sevmiyor, sevenle ilgili bir problemi yok.
  • Pınar: Lola'nin yakın arkadaşı. Çekici, ozgur.  25 yaşında. 1.72 boylarında ve 51 kilo. Siyah saçli. beyaz tenli ve gümüşi gozleri var. Topuklu giymeye bayılıyor. Iyi bir aileden geliyor ve yetenekli bir art direktor. Evlilige inanmıyor, ama evlenmeyi düşünüyor. Kelepçeleri var.
  • Cenk: Lola ve Pınar'in iş arkadaşi + Atıl'ın çocukluk arkadaşı. Ihaneti tatmış duygusuz gorunmeye calışan mantıklı duygusallardan. Keşke kelimesini çok kullanıyor, ama rahatsız edici değil. 28 yaşında. 1.86 boyunda, 75 kilo civarlarında. Esmer , yeşil gözlü. Kısaca zeki, çevik ve gideri var.

OLAY:
Karanlık ve nispeten soğuk bir Kasım akşamı. Saat 6'ya gelirken Pınar arayıp aksam bende olacagini buyurdu (kelımenın sözlük anlamıyla) Sesinde birşeyler ters gidiyor tonu yok ama sinirlenmiş belli. Bekliyorum diyorum(söylememe gerek varmış gibi) Başım içinde kolbastı yapan bir grup ateşli genç varmışçasına zonkluyor. Alkolden değil, kararında içtim (ki zaten bende başağrısı yapmaz) İki tane ağrı kesici atıp Türk Kahvesi ve muhteşem kokusundan medet umuyorum. (iç ses: Tanrı seni korusun ey kahve çekirdeği) Sonra da bir duş alıp üstümü değiştiriyorum. Bu sırada Atıl uyuyor, ve kesinlikle uyanmıyor. (iç ses: Uykusu derin insanlara taparım - uyanmasınlar diye şekilden şekle girmiyor insan.) Saçımı hafifçe havluyla kuruttuktan sonra bir kahve daha alıp sigaramı yakıyorum. Pınar 10-15 dk.ya burada olur. Cenk de gelir sanırım. Bir "evdeyiz ve mutluyuz akşamı" daha önerirlerse çıldırabilirim- hatta çirkefleşebilirim! 

Dışarı havası istiyorum. Sahne istiyorum. seyirci istiyorum. eğlence istiyorum. Derken, saat 7:30 civarlarında Pınar geliyor. Zile basmasına gerek yok, kırmızı topuklarının sesinden anlıyorum zaten. Kapıyı açıp içeri alıyorum. Muhteşem görünüyor tek kelimeyle- Stefanel pantolon, H&M bluz, Dior hırka, stiletto kırmızı Manolo Blahnik'ler - ve tabii ki keskin Armani Code. Hafifce öpüp içeri koşuyor resmen. Hızlı ve keskin hareket ediyor( sinirli oldugunda yaptığı gibi) Tek kelimelik cevaplar veriyor:
-Nasılsın canım?
-İyi* gibi.  Atıl nerede diye soruyor. uyuyor deyince biraz daha rahatca atıyor kendini koltuğa. Ne olduğunu anlatmaya başlamadan çözüyorum zaten. Cenk'le tartışmışlar ve sorunlu taraf Pınar. Akşam buz gibi bir Cenk sahnede olucak, ama aslında Pınar kendince haklı sebepler bulabiliyor. Birer içki dolduruyorum ve rahatlatıcı konuşmalar yaptıktan sonra Cenk'i arayıp sadece "Gel" diyor - ve evet. Cenk yarım saat içinde geliyor :) Bunlar arka plan bilgileriydi aslında. Cenk gelmeden Atıl'ı uyandırıyorum - ve gecenin asıl tartışması o saatten sonra başlıyor.
Soru: "Para karşılığı seks kabul edilebilir mi?"
Ben bunun da alelade bir meslek oldugunu savunuyorum. Cenk ise sadece farklı düşünmüş olmak için bunu söylediğimi savunuyor. Atıl ise sadece gülümsemekle yetiniyor (akıllı adam tabii) Cenk nerede durması gerektiğini alkolün de etkisiyle kestiremiyor. Ve beni bildiğin düelloya davet ediyor. Onun iddiası şu:
"aile repütasyonu falan filan gibi sebeplerden ben asla paraya ihtiyacım bile olsa bunu yapmazmışım"
Benim iddiam ise "Gayet de yaparmışım" (iç ses: Challenge Accepted) - Uffie-the party
Gecenin oyunu :  " Parayı komodinin üstüne bırakabilirsin. "


Diyerek hazırlanıp çıkıyoruz evden. Partner seçmek serbest. İsimler değişiyor - Cenk artık Hakan, Atıl artık Cem, Pınar artık Müjde - ben de Ahu. Önce herzamanki mekanlardan birinde alkol seviyesini yükseltip  Atıl ve Cenk'in bildiği amacımıza uygun bir başka yere geçiyoruz. Yakışıklı ve zengin iş adamları + femme fatale biraradaysa - eğlence kaçınılmazdır. Haydi o zaman: "YILDIZIMIZ PARLASIN "..

Sonuç: Cenk iddiayı kaybetti. Ama gecenin en yüksek kazancı da kendisine ait.
Gelir sıralaması: 
1. Hakan 
2. Ahu 
3. Müjde 
4. Cem


    26 Kas 2010

    Dik duruyorum ama diklenmiyorum.

    Ben sadece benim bazen.

    7 Kasim.

    Gun dedigin kolay bulunmuyor su sira. Saatlerdir yuruyorum. Saat sabahin 5:12si. Ve kapkaranlik. Ustumde Paul Smith jeans, 5 inch high heels, ince bir bluz ve ince bir ceket var. Ve dondurucu bir soguk var- ama aldirmiyorum. Yururken kendi sesimi duyuyorum - ama umrumda degil. Ayaklarim isyan edercesine zonkluyor - hissetmiyorum, sadece biliyorum. Bogazimin tam ortasinda degil de hafif sola yakin kisminda kocaman bir yumru var. Yutkunmadan saatlerdir yuruyorum. Tik tak tik tak - bu aslinda ayakkabilarimin sesi ama ben bunu yelkovan-akrep ikilisi olarak duyuyorum. Balta limani yakinlarindayim. Yuruyorum. Hafifce yavasliyorum tas kaldirimda. Gitmeliyim artik, zamani geldi zaten. Bildik tanidik balikci amcama gidiyorum - siki bir pazarliktan sonra anlasiyoruz ve beni Buyuk Ada'ya goturuyor. Yol boyunca tek kelime etmiyorum. Mavi boyasi hafif dokulmus teknesine sag elimle tutunup sol elimle bogazimdaki yumruyu kontrol etmeye calisiyorum. Ve geliyoruz. Parasini veriyorum, iniyorum. Rahatladim biraz ama tam degil. Yuruyorum tekrar. Kizilla sari arasi bir renk var etrafta. Biraz daha mavi olsun diyorum icimden. Sadece yere bakarak ilerlerken demir kapisina geliyorum eski evin. Iterek aciyorum - ve sonunda nefes aliyorum. Yutkunuyorum da. Ayakkabilarimi cikarip yalinayak basiyorum. Basa donuyorum, en basa. Kavramlari birakiyorum bir kenara. Tas merdivenlerden cikarken el oymasi trabzanlardan destek aliyorum. Anahtari cikarip iddiali koskun iddiasiz kapisini aciyorum. Orada oylece duruyorum... http://www.youtube.com/watch?v=aFRWk2mldrg

    Iceri girmeden kapida oturup bi sigara yakiyorum once. Soguk ve duman genzimi yakior, ama ben bu tadi seviyorum.  Genis uzun antreden hizla yuruyup salona geciyorum. 1 aydir ugranmamasina ragmen hala piril piril parlayan vitrinden Black Label'i aliyorum, pikapin basina geciyorum. Sakin ve titiz hareket ediyorum. Bu ritueli seviyorum. (Ayin falan yapmiyorum-yanlis anlasilma olmasin) Plagi kutusundan cikariyorum, hafifce ufluyorum. Yerlestiriyorum ve sesi aciyorum - Pencereyi de acip denize dogru en uzaga bakmaya calisiyorum. Gozlerimi kapatip bu sefer babamla soyluyorum - Speaking Softly Love

    Ben seni penisin icin sevmedim.

    Sorunsuz olma basli basina bir sorun benim icin. Kafami mesgul eden birseyler olmali! Cozemedigim seyler. Dunyanin icini yiyen tahtakurulari filan. Ama yok bu ara. Son 5 gunde 3 kilo verdim, hic geregi de yoktu. Zaten uzun bacakli ve zayif bi insanim. (hadi nefret edin hemen, kafama kafama vurun acimayin) Nedense mutualist yasam tarzinin gercekselligi beni dusunduruyor ve mutual mutsuzluga tesvik ediyor. Ama kendime hakimim, merak yok. Elimdekinin farkindayim  - Atil farkli. Bu soyleyecegim sasirtabilir. Keza benim icin bu durum biraz nadirdir, AMA 100% inanarak soyluyorum--- "ben bu adami penisi icin sevmedim"

    5 Kasim

    Atil dun dondu Londra'dan. Abuk subuk oluor bu gitgel-ler. Ama ay sonunda benim de Londra'ya gidecegim gercegi ferahlatiyor bu ara. O uyuyor simdi, ve ben sigarami yaktim bunlari yaziyorum. Lanet olsun ki bu adamdan sikilmadim. Hala bir adimiz yok evet, etiketlenmeyi sevmem zira. Ama karsimdakinin de bunu sevmemesi benim icin bir ilk. Atil farkli, beni taniyor. Iliklerime kadar anlayabiliyor ve hatta ongorebiliyor. Korkmuyorum desem yalan olur. Ben karsimdakinin benim izin verdigim olcude beni taniyabilmesine aliskinim. Ama Atil'da limitleyemiyorum. Ben yonetmiyorum bu sefer. Onun da yonetme gibi bir cabasi yok. Birseyler yonetiyor, biz de sorgusuz uyuyoruz soylenene sanki. Ben Atil'in oncesini bilmiyorum, merak da etmiyorum. Evli mi, duzinelerce cocugu mu var, seri katil mi, eski hukumlu mu, bedensel engeli var miydi? oturup konusacak daha verimli konular her zaman bulunuyor. Onun icin de durum ayni. (Tabii ki ikimiz de asgari bilgiye sahibiz birbirimiz hakkinda ortak arkadaslar dolayisiyle. ) Ancak bunu aramizda muhabbet temasi yapmadik (henuz). Ayrica icimdeki duygusuz kevase de hic rahatsiz etmiyor bu sefer iliskisel seyi. Ben oldugum gibi kaldim, birseyler eklendi ustune. Ama aslina sahip cikildi.  

    Bir Samantha Jones kadar ozgur, bir Carrie Bradshaw kadar dahil, bir Charlotte York kadar inancliyim. Ve Su andakini kaybetmek tek korkum. (Ic ses: beynim yanmis benim) Itiraf etmeliyim ki Atil'in hastaliginin da etkisi var bunda. Bir anda kaybedebilirim onu ve ilgili tum kisileri* gercegi alayciligimi dizginliyor sanirim. Biraz da ozlemisim boyle birseyi belki de. Evet - materyalistim, nesneciyim, ve de cogu konuda bencilim. Ego denen sey en degerli hazinem. Ama, Bundan pek bisey kaybetmeden baska birine de ben kadar onem vermek.. Iste bunu ozlemisim. Hayal kirikligina ugratmis olabilirim bazilarinizi - ama uyarmistim. Bagimli olmus olabilirim demistim. Deneyelim bakalim. Innovation is my religion.

    Bu sarki da benden size gelsin: BU

    11 Kas 2010

    Dis Cephe Boyasi.

    Durustluk kadar sikici birsey yok. Surekli ayni hikayeyi anlat dur. Bir eglencesi, zevki yok. Bir de zor ustune ustluk - sikiysa kendi hayatina objektif ol. Sizo alemi hep cekici gelir bana o yuzden. Neyi istiyorsa onu yasiyor adam. Kendi yorumunu katiyor. Free oluyor, pentisini gosteriyor( bkz. Hadise'nin penti'si) Kimse de " Ne dedin sen? caaat" (bkz. hande ataizi sevda demirele karsi)  diyemiyor. PERFETTO!


    (-31 Ekim)

    Ki herkes icten ice sizofrenik bir hayat yasior sanirim. Cadilar bayrami gibi sacmasapan(goreceli tabi ki) bir gelenegi alip bastaci yapmamizin ne gibi bir aciklamasi olabilir ki baska? Ates ustunden atlayarak filan da parti yapabiliriz gayet. Oh mis gibi Turk ananesi. Ama mesele eglence degil mesele. Mesele, kacmak! (Ramiz Dayi'ya da sevgiler) Dusurtlukten kacmak. Herseyin mukemmel, ama kimsenin mutlu olmadigi mukemmeliyetten kacmak. (Ben haric, benim

    sizofrenim sadece meraktan) Mutsuz olmayi da seviyoruz, o ayri. Baskalarinin mutsuz olmasini daha ayri bir seviyoruz. (ic sesler: Geberr pislik!) Biraz tv izliyorum bu ara ve inanarak soyluyorum bunu: DELIRMIS BUNLAR! Sabah annesi kacan, cocugu elden ele gezen, kizi orospu(yargilamak degil amacim, no offense) olan...vs Aksam dizilerde karakterin basina gelmeyen kalmior, herkes hamile, hicbir cocugun babasi yok, modlar eksilerde, kimin eli kimin cebinde. Ve kilitlenmis sekilde bunlar izlenior. Izlenmese bile evde sesleri duyuluyor.
    - Racon kesmiyorum, kafa kesiyorum.
    - Hemsiraaagh
    - O kadin kim baba?
    - Hayat kadini ne demek anne?
    - Hesap gormek hesap etmekten zordur yegenim
    - Yeter! Duymak istemiyorum artik...
    Genel izleyici kitlesine ne gibi genel mesajlar verildigi tartisilir tabii. Turk aile yapisini 'bok' kelimesinin bozup bunlarin bozmamasi da bir baska celiski.  Mamafih, seyirci bunlari istiyor (diyor bilenler). Artik kendinden mutsuz insanlarin olabilecegi dusuncesi mi rahatlatiyor yoksa tamamen sadizm icerikli bir tutum mu bilemiyorum. Cok konustugum icin de artik ozetliyorum. Bir tek cikarimim var su 3 gundur izledigim Cadilar Bayrami hazirlik+kutlama olaylarindan:
    "Sisman vampir goz sagligi acisindan zararlidir. Ihtiyatla uzak durunuz"

    Subtext: Ic sikintisiydi bendeki, siz de duyun istedim sadece.

    10 Kas 2010

    Dusunmuyorum. Eksikligini de hissetmiyorum.

    Bu aralar sadece guluyorum. Pek dusunmuyorum. Bir mor milka inegi kadar huzurlu, eti cin kadar mutluyum. Beynimin bir bolumunu tatile cikardim. Hatta bir Jigsaw edasiyla sunu diyebilirim: Bugune kadar hep ben dusundum problemmis, sikintiymis, olaylarmis, sacmaliklarmis. Hadi bakalim "Simdi onlar dusunsun!"

    (28 Ekim)
    Saat sabahin 5i. Uyuyamiyorum bir turlu. Kalkip ajansa gidiyorum, en azindan oyalanirim diye. Zaten o kadar isim var ki, hangisinden baslayacagima bile karar veremiyorum. (Pek umursamiyorum aslinda.) Tam ofisime geciyorum ki, biri daha geliyor. Daha dogrusu birileri. Gulusmeler kikirdamalar duyuyorum. Birileri eglenecek bu gece anlasilan, ama pre-sex periodunu bir turlu atlatamiyorlar. En aptal buldugum seylerden biri de bu. Sex oncesi hazirlik , on sevisme. (total shit!) "Girmeden once giris yapmalisiniz" uyarisi veren siteden farki yok. Giris gelisme sonuc* siralamasini takip etmek iyi guzel de. Girisi kisa ve oz tutmak lazim. Benim burada oldugumu farkederler umuduyla muzigimi acip bekliyorum. Ama ya duymuyorlar, ya da umursamiyorlar. Kim olduklarini acaip merak ediyorum, ama karsilasabilecegim manzaradan korktugum icin kapimi acip da cikamiyorum. Sonra . Birden. Tum sesler kesiliyor. Kosarak cikip gidiyorlar. Ben de cikiyorum ofisten. Er kisinin kim oldugu anlasiliyor arabasindan, ortaklarimdan biri. Ama ofis fantezisi oldugunu hic dusunmemistim dogrusu.  Iste o anda tekrar dusunmeye basladim sanirim. Mor milka inegi huzurunu alip kacti. Paketimde kalan son sigaraya baktim - yaktim. Bagli oldugum biri vardi artik. Ya da bagimli. Onceden hic olmadigim bir sey. Ask mi - bilmiyorum. Iliski diye tanimlanmis bir sey de yok aramizda. Sevgi pitircigi modu veya dunyayi kendi etrafinda donuyo sanma aptalligi da yok. Neredesin - ne yaptin - kimleydin* tarzi soru cumleleri de yok. Ensemble, c'est tout! Su ic islerimde bagimli dis islerimde bagimsiz hissetme halim de olmasa "perfect relationship" diyebilirim.  Ama diyemiyorum - ve bu pek hosuma gitmiyor.  Telefonum caliyor. Ali. Aciyorum, sasiriyor. Bariz sarhos. "sana geliyorum" deyip kapatiyorum. Bagimsiz olmaya calisiyorum. Ama sonra vazgecip eve gidiyorum. Daha onemli sorularla ugrasiyorum:
    "Ulker cikolatali gofret sevmeyen var midir?"
    "Kabartma tozu pastayi ne kadar kabartir?"
    "Cirkin kadin var midir? Yoksa hepsi plastik cerrahi tarafindan duzeltilmis midir?"
    "Kontrolsuz guc , guc degil midir?"
    Viskimi yudumluyorum. Dusunmuyorum - eksikligini de hissetmiyorum. Sonra da Beatles acip uyuyorum. - Good night, sleep tight.

    Baglanti Hatasi.

    Baglanma problemim yok. Olmamisti yani daha once. Gayet kimseye baglanmadan yasiyorum ben. Baglanma problemini "baglanamama" olarak algilayan zihniyete de "neyin pesindesin sen!" demek istiyorum. Birine bagli yasama-bagimli olma kadar hastalikli birsey var mi? Baglanamama = baglanma bagimliligindan kacinma neden bir problem yaratsin ki? Hangi bagimlilik yarar saglamis ki bu birine* olan bagimlilik saglasin? Ve hatta ve hatta, ustune ustluk, birine bagimli olamama bir eksiklik olarak nasil algilansin? Denklem basit - ifade acik: Bag-Lan_Ma = Kendi kendini baglama.
    Neyse, kisaca demek istedigim su ki (iliski ici veya disi) birine baglanmayi dogru bulmuyorum. Ama bir bilen soyle demis: " Her canli baglanmayi tadacaktir."

    (23 Ekim)
    Annemin iyi oldugundan emin olduktan sonra apar topar Istanbul'a gectim. (Havaalaninda bekleme asamasinin bir cesit psikolojik deney olduguna inancim biraz daha artti bu sirada) Saat 1 gibi Atil'in yanina (hastaneye yani) geldim. Melis (arkadasimdir, guzel insandir, o hastanede cerrahtir) sagolsun, Atilin durumu hakkinda her detayi ogrendim. Neyse ki durum gayet iyiymis. Birkac saate normal hayatina doner diyorlar, biraz daha dinlenmesi icin yalniz kalmali diye de ekliyorlar. Cok garip bi psikoloji o ortam. Bunu cok icten soyluyorum, yogun bakim bekleme suresi insani inanca surukluyor. Istemsiz birine yalvarirken buluyorsun kendini cogu zaman. "Lutfen iyilessin, ne olur hemen ciksin" diyorsun - ama kime dedigin belli degil. Herkesin aciz kaldigi bir durumda bi mucize filan bekliyo insan herhalde. Vee Aksama dogru Atili normal bir odaya aliyorlar. Bu arada ailesi de orada tabii. Kizkardesiyle tanismistim ama annesini ilk defa gordum. Cok sevecen bi kadin ama soguk da bir taraftan. Hic etkilenmemis gibiydi olanlardan. Siradan birseymis gibi bekledi Atil'in yogun bakimdan cikmasini. Ciktiktan sonra da, biraz yalniz gorustuler ve evine gitti. Giderken de bana donup " Hadi bakalim tatlim, rahatla biraz - bu gece sana emanet Atil" dedi. Guzel bir cumle, bana guvenmesi - "nerden cikti lan bu hatun" dememesi falan da hos. Ama neredeyse 12 saat yogun bakimda kalan ogluna 10 dk zaman ayirmasi - ilginc, amaaan ne fark eder :) Icimden agzima sicmaya calisan Tanri'ya "Iyi denemeydi" diyerek Atil'in yanina giriyorum. Kolunda sayamadigim kadar cok serum girisi var, ve basucunda vucuduna girmek icin bekleyen 8 tane seffaf sivi. Solunum tupu var, ama cikartiyor beni gorunce. Saga carpik gulusunu yapiyor hemen. Ben bi panikliyorum tabi solunum zamazingosunu cikarirken - " Korkma sapsal, temiz hava efekti icin takiyorum bunu" diyor. Gercekten bir "sapsal" gibi davraniyorum. Yaklasmaya filan cekiniyorum acaba birsey olur mu, mikrop kapar mi diye. Tam bir kol mesafesinda duruyorum - ama ne konusuyorum, ne de biraz daha yaklasiyorum. Neyse ki Atil kolumu yakalayip cekiyor ve ortami normale ceviriyor, ve ben buyuk bir opucuk vererek yanina oturuyorum. Kendim oluyorum, umursamaz iplemez ipe sapa gelmez olduruyorum. Guluyoruz saatlerce - normal gibi. Hastane yemeklerini yemeyi reddediyor - israr edince de bana yedirmeye calisiyor (Hakikaten igrencler.) Cikinca kendi ellerimle yaprak sarma yapacagim vaadiyle kandirip orta yolu buluyorum (Tut-a-mayacagim sozler vermeyi cok severim)Bu arada serumlar da cikiyor, kan degerleri normal. Sirinlik abidesi doktorcugumuz (cok da yakisikli fyi), sabah bizi ugurlayacagini soyluyor - ve gidiyor. Sonra, nereden ciktiysa, birdenbire (Diyalogu direkt vermek istiyordum - ama yorum yapmadan duramiyorum)

    Atil: " Niye korktun ki o kadar cok?"
    L.: (Tabii ya, kimim ki ben - sonucta sevgili degiliz. Iyi arkadasiz, sevisiyoruz, o kadar ama. Bu dusuncelerle cekinceli soyle diyorum) "Ne biliyim, annem - ustune sen - afalladim heralde.
    Atil: (Direk anliyor ne dusundugumu - ki ben de o anda anliyorum trick question pozu yaptigini) "Hmm. Kimseyi takmaz Lola, beni de dusunmez zaten Lola."
    L.: ... (Susmam hic bu kadar, suspus bi insan degilim. fazla duygusallastim sadece - pms donemi herhalde)
    Bir sure daha sustuktan sonra kendime gelip konusmaya basliyorum: "Tamam. Korktum, cunku sensiz - cisim olarak degil dusunce olarak sen'siz olmayi istemiyorum bu ara. Korktum, cunku kendimi dusundum- evet. Korktum, cunku gitseydin uzulurdum. Ayrica gidebilirdin, cunku gitmemen icin bir sebep yoktu, ve--..
    Atil:(Kesiyor lafimi) " Gitmemem icin gayet de sebebim var. Annem var, Aylin(kardesi) var. (Beni saymiyor - ve ben buna hafiften uzuluyorum--gidisatim pek hos degil. Bagimli mi oluyorum?!) Evet gidebilirdim - ama benim duymak istedigim bunlar degil. Ayrica gidip gitmemenin sebeple ilgisi olmadigini biliyoruz ikimiz de. Simple - yasiyoruz, bi ara da olucez. Atla deve degil. Tek cumle?"
    L.: "Tek cumle o zaman: Seni ozledim"
    Atil: (Carpik gulumsemeyle tabii ki) "peki."
    L.: " Okuzsun"
    Atil: " Terbiyesizsin"
    ...
    L.: " Bi daha boyle bisey yapmasan? Ulasilabilir kalsan?"
    Atil: "Denerim seker :) Simdi acliktan oluyorum ama. Lutfennn. Sagliksiz birseyler ver bana!"
    L.: "Ilgini dagitsak?"
    Atil: "Olur"
    (Mutlu seks)
    ---

    Hi, This is Lola. I am a "commitment" addict now.

    Dinleyin.
    Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...