16 Şub 2011

Birine düşme diyemezsin. Bu yerçekiminin işi, sizin değil.

Can sıkıntısı korkusuyla, sırf sıkılırım önyargısıyla düzgün bir hayat yaşayamayan birşeylerden sürekli vazgeçenlerden çok ciddi boyutlarda irite olduğum doğrudur. Sürekli “aşkı arıyorum, the one* peşindeyim” kafasındakiler hakkındaki görüşüm ne kadar sertse, bu az once belirttiğim kendilerine zerre güvenmedikleri için çevreye güvenmediklerini iddia edenlere karşı tavrım da aynı seviyede. Kafalarına yumurta atma isteği uyanıyor bende. Bu insanları düzeltemem belki, ama en azından kendi hayatımı bunlardan kurtarabilirim. Evet, ben bunu kesinlikle başarabileceğime inanıyorum.

28 Aralık:
 İnsanların “muhteşem, harika” gibi sıfatları ne sıklıkla kullandıklarına bakarak zeka gelişmişliklerini ölçebilirsiniz. Bu bilimsel bir gerçektir bu arada, biryerlerimden uydurmuyorum. Bir insanın her anı “mükemmel!” geçemez, mümkün değil. Eğer öyleyse ya biryerlerde büyük bir yanlışlık yapılmıştır, ya da bu insan derecelendirme yetisinden yoksundur. “Daha mükemmel” diye bir tabir de kullanıyorsa zaten kişi acınacak haldedir ne yazık ki. Ya ergen beynini henüz törpüleyememiştir, ya da (ki bu acı olan opsiyon) beyni zaten o kadardır.. Londraya geleli 2 gün oluyor. Ve ben resmi olarak hiç bir iş yapmıyorum. Ajanstan izin aldım, çok yoğun bir dönemde olmamıza rağmen anlayışla karşıladılar. (canlarım) Ama evden yardımcı olabildiğim kadar yardımcı olmaya çalışıyorum.  Kokuşmuş yılbaşı coşkularını bu ara kaldıramayacağım bu az önce belirttiğim mükemmel*cilerle yoğunlaşmış ofis insanlarının. Hepsinin öyle olduğunu söylemiyorum, ama şu ara stajyer dolu etraf ve gerçekten beynimi kemiriyorlar. Bakın, zeki insana saygım sonsuz ama aptal zihniyete lanet olsun ki tahammül edemiyorum. Dışarı da çıkmadım bugün. Sessizce filmimi açıp bir de pizza söyleyip sıradanlıkta top 10a girebilecek bir gün geçirmeye karar verdim. Ki saat 6ya kadar da bunu başardığımın ciddi kanıtları var elimde. Ve sonra hafif güneş ışığı salonumdaki büyük pencereden gözümü rahatsız etmeye çalışırken ve ben ekstra rahat kanepede vücudumu X pozisyonuna getirmiş gözlerimi kocaman açarak ekrandaki Edie’yi izlerken telefonum çalıyor. “Uyumuyorsun değil mi, kapıdayım” diyor karakterli ses. (kim olduğunu bilirsiniz siz) Kalkıp ağır ve uygun adımlarla kapıya yöneliyorum, üzerimdeki ince pijamaların da etkisiyle birazcık titriyorum. Kapıyı açıyorum ve keskin Armani Black Code + Atıl kokusu sıradan güne alışmış beynimi bir an kontrolsüzleştiriyor, ama toparlıyorum. 



Atıl sağ kolunu duvara uzatmış, siyah wayfarerlarını çıkarmadan bana bakıyor, “seni bu şekilde dışarı çıkaramam” diyor dudaklarını hafif aralayarak. Ben de “seni bu halde dışarı bırakamam” diyip içeri alıyorum. Ve fonda massive attack – angel çalarken sol omzuna yaptırdığı boynuna doğru uzanan yeni dövmesine dikkat çekiyor. (ki zaten benim çoktan ilgimi çekmiş oluyor) Latince bir yazı ve ben bu seneki ilk doğum günü hediyemi alıyorum. 

“İyi ki doğdum!” .)

Xoxo.

3 kisi tepkisini koymus.:

Adsız dedi ki...

Oh geri geldin.

xLarge dedi ki...

"yaratıcı bir hediyeye kimse hayır diyemez" di mi Matmazel?

Lola dedi ki...

Bence hediye mentalitesi alkislanacak bir bulus .)

@adsiz bence de Oh!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...