20 Şub 2011

Bir istisna değilim, sizin de olduğunuzu düşünmüyorum.


4 Ocak:









Müziğin sesini en sona getiriyorum. Parmaklarımla ona uyumlu sesler çıkarıyorum. Keyfim yerinde. Bedenim de. Saat sabahın 7si ama bu beni durdurmuyor. Telefonum durmadan çalıyor, duymuyorum gerçi, ama görüyorum – umursamıyorum. Umrumda olan tek şey topuklarımın üzerinde dönerek kendimi yatağıma atmak. Ve yapıyorum. Taba Jimmy Choo’larımı odanın diğer köşesine fırlatıyorum. Ve gözlerimi kapıyorum. 



3 Ocak:
Dümdüz yolda ıslak zeminde kayma kaygısı olmadan yürümeye devam ettiğimde saat 5e yaklaşıyor. Ajanstan çıkarken saatin 2 olduğunu düşünürsek uzun bir yürüyüş olduğunu rahatlıkla iddia edebilirim. Pınar, Cenk geldiğinden beri bir otele yerleşti onunla birlikte. Yani evde tek başımayım. Kuzenim ay sonunda geleceği için aslında kendime yeni bir yer bakmam gerekiyor. (Londra’da kalmaya devam edeceğim anlamına geliyor bu evet.) Elimi çantama atıp yarısı bitmiş marlboro light paketimi çıkarıyorum. Parmaklarımda oluşturacağı sinsi kokuya aldırış etmeden bir tane daha alıp yakıyorum. Hafif bir yağmur var ama rahatsız edici değil. Ben dalgın bir şekilde yoluma devam ederken yılbaşı gecesinin başına dönelim. Üzerimde siyah Dior çapraz bantlı bir little dress, ayağımda yüksek topuklu bir çift yilbasi klasigi ve yakut takılarımla Atılın kapısına dayandığımda saat henüz 8. Code kokusunu alarak kapıyı bana hazırlıklı açıyor şeker şey. (bkz. Jest veya sempati) Pınar ve Cenk’i bekleyeceğiz ve önceden rezerve ettirdiğmiz haute-couture eğlencemiz için şık kulüpte geceyarısına kadar eğleneceğiz. Ve bu gece literal anlamda işe yarayacak herkesle beraber olacağız. Daha sonrasında Atıl’ın  Kensington’a yakın müstakil evinde seçilmiş kişiler 2011e bizimle devam edecek. Pınarları beklerken birer viski dolduruyor Atıl, ve belirtmeliyim ki görüntüsü tek kelimeyle stunning. Üzerinde Prada gömlek + Dries Van Noten hırka ve Balmain pantolonları var. Saçları dağınık ve bütünlüğümüzü vurgularcasına bu geceki parfüm tercihi Black Code. Ne kadar belli etmesek de aramızda rahatsız edici değil ama heyecan verici bir gerginlik var. Saat 8buçuk gibi Pınar ve Cenk kapıda oluyor. Pınar kıpkırmızı bir Chanel, Cenk’in tercihi ise klasik bir Tom Ford suit. İkisi de gecenin en şık grubu olmamıza katkıda bulunacak gibi görünüyor. Ve saatlerdir yürüdüğüm ve dalgınlığıma telefonumun parazit yaptığı 3 ocak akşamına dönelim. Tanımadığım bir numara ve hiç sevmesem de açıyorum. Ağdalı Fransız aksanından kim olduğunu açıklatmama gerek kalmıyor. “ma chérie, gitmeden bana veda etmelisin. Yoksa çok ayıp olur.” Haftaya İstanbul’a geçeceğim bir süreliğine, bundan bahsediyor. Ama nereden duymuş olabilir ki! (Tabii ki ATIL!, ne yapmaya çalışıyor bu pislik? Gideceğimi Piérre’e söylemek de neyin nesi?) Yılbaşı gecesine geri dönelim. Mekana geçmeden önce güzel bir yemek yiyoruz ünlü bir Fransız restaurantında. Tek bir toz zerreciğine rastlayamayacağınız bu mekandan 10a doğru ayrılıyoruz ve kulübe geçiyoruz. Herkes orada. Atıl’ın küçük ateşli bakiresi, Piérre, sekreter sürtük, üst düzey yakışıklılar, bol dekolte yöneticiler, Asyalı iş ortakları, İtalyan fotoğrafçılar. Herkes yani. Ve Atılla beraberliğimiz kesinlikle flörtlere bir engel oluşturmuyor. Atıl düzgün fizikli geniş dudaklı hatunların ilgisine maruz kalırken ben de 1.82 üstü taliplerimle ilgileniyorum.  Hatta ve hatta bununla oldukça eğleniyoruz. (Bkz. Patates baskısı veya suluboya) Mesela Atıl’a açık seçik “give it to me” çağrısı yapan hatunun bembeyaz elbisesindeki şarap lekesi için garsona epeyce dil ve para dökmem gerekiyor. (küçük şeylerle uğraşmam bilirsiniz, ama eğlence işin içindeyse bu konuda cömert olduğum da unutulmamalı:) Ne zaman ki bu oyunun sınırları artık bel altından vurmaya başladı, işte o zaman ben de en güçlü silahım olan Piérre’i devreye sokuyorum. (Bkz. Santogold- Shove it) Ki gerisini tahmin edebilirsiniz. Zira tıpış tıpış değil belki ama acı çekerek beyaz bayrak gösteriyor Atıl. Doğruluğu hiçbir b.ka yaramayan ama yine de doğru olan önermelere saçmalık denir. Gercek su ki - bu gece de onlardan biri. Boş.

Bu akşam da o gecenin cesaretiyle arıyor Piérre. Yerini bilmeyen bir tip değil, ve sanırım güzel bir teklifi var. Akşam buluşalım diyor, kabul ediyorum. Ve bu gece için yanında bir de arkadaşını getiriyor. ‘2 Fransız ateşi ve ben. Gecenin sonunu da bence tahmin edersiniz:)



Tatlı kalın.

4 kisi tepkisini koymus.:

Adsız dedi ki...

Some stories you tell, some stories you don't :D

Adsız dedi ki...

Yalniz Atil'i fazla zorluyorsun sanki?

Lola dedi ki...

Yok canim, sadece egleniyoruz.)

Adsız dedi ki...

mmm 2Fransiz ateşi+pier kardeşimiz+sen= neler olmuş olabilirki?
1- eşli kagit oyunlari ve okey oynanmis olabilir
2- 2şerli psp turnuvalari yapilmis olabilir
3- bilimum salon oyunlari oynanmiş olabilir
4- güncel dvd filmler izlenmis olabilir
5- muhabbetin dibine vurulmus olabilir
Ohooooo bi suru sey olabiliomus yahu,benimde aklima neler neler gelmisti :P
-MaX-

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...